Sudan, son iki yıldır tarihin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. 2021 sonrası tamamen çöken ekonomi, ülkede patlak veren iç savaşı daha da derinleştirirken, çatışmanın merkezinde “altın” yer alıyor. Sudan Silahlı Kuvvetleri (SWP) ile Hızlı Destek Güçleri (HDK) arasında yükselen gerilim, aslında altının kontrolü üzerine inşa edilen uzun soluklu bir mücadelenin sonucu. Altın artık sadece bir yeraltı kaynağı değil; bir savaş metası, bir çatışma gerekçesi ve hatta bir devletin yıkımının sembolü haline geldi.
ALTIN, SAVAŞI BESLEYEN DAMAR HALİNE GELDİ
Sudan’da savaş ekonomisi, endüstriyel altın madenleri etrafında dönüyor. SWP’nin yaklaşık 300 bin, HDK’nin ise 70 bin civarında savaşçısı, bu madenlerden sağlanan gelirlerle finanse ediliyor. Sadece Çin ve İran gibi ülkelerden gelen dış destek değil, altın gelirlerinin kendisi de bu güçlerin ayakta kalmasını sağlıyor. Sudan halkı bir zamanlar altının kalkınmanın anahtarı olacağını düşünüyordu. Fakat bugün altın, savaşı besleyen, barışı engelleyen ve ülkenin sivil yönetime geçişini durduran en büyük engel olarak görülüyor.
BİR ULUSU YUTAN ALTIN LANETİ
Altın, Sudan’da yeni bir kaynak değil. Tarihi Firavunlara kadar uzanan bu değerli maden, özellikle 2011’de Güney Sudan’ın ayrılması ve petrol gelirlerinin büyük oranda kaybedilmesiyle stratejik önem kazandı. 2021 yılında 233 ton altın üretildiği ve 13 milyar dolar gelir sağlandığı tahmin ediliyor. 2024’te bu rakamların çok daha yukarılara çıktığı düşünülüyor. Ancak artan üretim, halkın refahına değil, savaşın devamına hizmet ediyor. Ülke, dev bir suç mahalline dönüşmüş durumda; başkent Hartum harabeye dönerken, milyonlarca insan açlık ve yoksullukla mücadele ediyor.
KÜRESEL BİR SUÇ AĞININ MERKEZİ
Sudan’daki altın, yalnızca yerel aktörlerin değil, uluslararası güçlerin de iştahını kabartıyor. Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in 2017’de Rusya ile kurduğu ilişkiler, Rus-Sudan ortaklığı Meroe Gold’un temelini attı. 2022’de Wagner Grubu’na bağlı olarak çalışan bu şirket, tonlarca altını kaçak yollarla Rusya’ya taşıdı. Ancak iş burada bitmiyor. Sudan altınının nihai durağı genellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE). Dubai, altın ticaretinin küresel merkezlerinden biri haline geldi. 2012’de 243 ton olan Afrika’dan BAE’ye yapılan yıllık altın ithalatı, 2022’de 609 tona yükseldi.
BAE’NİN GÖRÜNMEYEN ETKİSİ
BAE, Sudan’daki güç dengelerinde belirleyici bir rol oynuyor. HDK’ye yönelik insanî yardım görünümündeki yardımlar, aslında insansız hava araçları ve füzelerle yürütülen gizli sevkiyatları kapsıyor. Bu müdahale karşısında Sudan Dışişleri Bakanlığı, 2024 yılında Port Sudan’daki BAE heyetinin 15 üyesini sınır dışı etti ve BM Güvenlik Konseyi’ne şikâyette bulundu. Öte yandan, BAE yalnızca HDK’ye değil, dolaylı olarak SWP’ye de destek sağlayarak, çatışmanın her iki tarafıyla çıkar ilişkisini sürdürüyor. Bu çifte oyun, bölgedeki dengeleri daha da kırılgan hale getiriyor.
Savaşın yıktığı yaşam koşullarında, halkın büyük kısmı geçim kaynağı olarak altın madenciliğine yönelmiş durumda. Yaklaşık 2 milyon kişi –çocuklar da dahil– sağlıksız ve denetimsiz koşullarda madenlerde çalışıyor. Civa gibi zehirli kimyasalların kullanımı nedeniyle, çevre ve halk sağlığı büyük tehdit altında. 2022’deki sellerle birlikte bu zehir, Nil Nehri’ne kadar ulaştı. Sudan sadece savaşın değil, aynı zamanda ekolojik felaketin de eşiğinde.
ALTININ BEDELİ AĞIR: UMUTSUZLUK, AÇLIK VE ÇÖKÜŞ
Sudan bugün, kaynaklarının lanetiyle yüzleşen bir ülke. Altın, bir zamanlar kalkınmanın umudu olarak görülürken, artık yıkımın simgesi. Gönüllü yardım görevlisi Dua Tarık’ın dediği gibi: “Ülkemiz altınla lanetlendi. Altın silahlı gruplar yarattı ve bazı insanları zengin etti.” Bu lanet, sadece Sudan’ın değil, bölgenin de kaderini belirlemeye devam ediyor.
Kaynak: Yeni Şafak
Görüşler yazarına aittir.